ÇOCUKLARIMIZA ÖDEV ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAK İÇİN
NE YAPMAMALIYIZ?
Çocukların (ilkokul 1.sınıftan itibaren) derslerine ilişkin ödevleri çoğu anne-baba için büyük bir problemdir. Bu problemin büyüklüğü çocuklar için de farklı değildir aslında (!) Hatta onlar için problem,Devamını Oku
• Acaba ödev yapmaya direnç gösteren çocuklar, problem yaşamaktan zevk mi alıyorlar; yani bilmediğimiz bir “psikopatlık” mı söz konusu(!?)
• Yoksa ödev yapmama durumunda anne- baba veya öğretmen ile sürtüşme, çocuklara gizli bir “VAROLMA” kazancı mı sağlamaktadır?.. Diğer bir ifade ile çocuklar, annesini, babasını ve öğretmenlerini (konusu ve şekli ne olursa olsun) kendileriyle ilgilendirmekten ayrı bir haz mı almaktadırlar?
• Ya da çocuklarımız “öğrenilmiş yaşantılar” nedeniyle, kendisine olumsuz duygular yaşatacak durumlara “öğrenilmiş tepki”ler mi vermektedirler?
• Anne-babalar bu konularda, ilgili ve yeterli olduğu (?!) düşünülen kaynaklarca yanlış mı bilgilendiriliyorlar?
Ne yazık ki bu soruların hiçbirinin yanıtının genel olarak “HAYIR” olmadığını belirtmek isterim… Çünkü;
Çocuklarınıza ödev yapma alışkanlığını doğru bir şekilde kazandırmak istiyorsanız;
Çocuğunuza her gün için bir zorunlu ödev saati planlayın. Ödevini daha önce başka bir yerde bitirmiş olsa bile zorunlu saat boyunca ödev yapma köşesinde çalışmaya devam etmesini sağlayın.
Okuldan gelince ödevinin olup olmadığını sorun.
Ödevini yapıp yapmadığını kontrol edin.
Ödevleri konusunda öğretmeni ile sürekli olarak haberleşin.
Okuldan gelince ilk önce ödevlerini yapmasını, bunun onu rahatlatacağını anlatın.
Hafta sonu ödevlerinin öğrendiklerini pekiştirmedeki önemini anlatın.
Ödev saatinde ödev yapıp yapmadığını kontrol edin, evde değilseniz telefon ederek bu konuda ödün vermediğinizi anlamasını sağlayın. Eve dönünce kontrol edin.
Ödev saatinde dikkatinin dağılmaması için odasının sessiz olmasını sağlayın.
Çocuğunuzun ödev saatlerine onun ilgisini çekecek, etkinlikler koymamaya çalışın.
Çocuğunuzun ödev saatinde değişiklikler, esneklikler ve ertelemeler yapmayın; bu konuda kararlı olun.
Yaptığı ve başarıyla tamamladığı ödevleri konusunda onları ödüllendirin, övgü ifadeleri kullanın.
Zor ödevlerini önce bitirmesi için onu yönlendirin
gibi (veya benzeri) ifadeleri zihninizden tamamen silin!
Çünkü her ne kadar öğrenmede temel prensipler var ise de “Her insan; yetenekleriyle, zekasıyla, kişilik ve davranış özellikleriyle, fizyolojisiyle ve fiziğiyle farklıdır. Yani BİREYİN BİRİCİKLİĞİ vardır” saptaması hiçbir bilim dalının ve hiçbir bireyin itiraz edemeyeceği temel bir gerçektir.
Nasıl ki “Ne kadar öğretmen var ise o kadar öğretim metodu vardır” sözü ne kadar geçerli ise “Ne kadar öğrenci var ise o kadar da öğrenme vardır” sözü de o kadar geçerlidir…
Dolayısıyla yukarıdakilere benzer ifadeler, bireysel farklılıkları, bireysel özelliklere ilişkin olarak öğrenme biçimindeki farklılıkları, öğrenme ortamlarını, bireyin gelişim sürecini, anne – baba tutumlarını, yetişme ortamını ve bireyin öğrenmeye ilişkin şartlanmalarını (veya alışkanlıklarını) dikkate almadan sunulan önerilerdir. Üstelik bilimsel gerçeklerle de ters düşmektedir. Örneğin “kolaydan zora doğru öğrenme” 3 temel öğrenme kanunundan biridir.
Bunun tersi bir uygulama hem geleneksel bir anlayıştır hem bilimsellikten uzaktır hem de motivasyon kuramları açısından sakıncalıdır.
Üstelik bu tür öneriler anne babalara adeta şu mesajları vermektedir:
Çocuğunuzun ödevi yapması uğruna kendinizin de bir hayatı olduğunu unutun ve hayatınızı çocuğunuza endeksleyin (!)
Çocuğunuzun dedektifi olun; o da kendisini potansiyel bir ZANLI gibi hissetsin.
Çocuğunuza güvenmeyin (siz yetiştirmiş olsanız bile; ki bu da aslında şu demektir: Çocuğunuza verdiğiniz eğitime – yani kendinize- güvenmeyin).
Çocuk eğitiminde iç disiplin yerine dış disiplini tercih edin.
Elinizi- ayağınızı çocuğunuzun yaşamından çekmeyin, çünkü o, siz olmadan bir şey yapamaz.
Çocuğunuzu, her olumlu davranışında (onu ilgilendirse bile) ödüllendirerek sürekli ödül beklentisi içinde olan birisi haline getirin.
Ve daha birçok olumsuz mesaj…
“Peki, öyleyse doğrusu nedir?”
“ Anne- baba olarak ne yapmalıyız?” sorularının karmaşık ve yüklü olmayan bir yanıtı vardır:
TEK BİR ŞEY YAPIN, YUKARIDAKİLERİ YAPMAYIN!
Böyle bir yanıt (diğer bir ifade ile verdiğimiz ödev) size çok az ve basit geldi ise ödevinizi biraz artırabilirim. Lütfen kendinize bir düşünme ve ödev köşesi ayırarak aşağıdaki soruları içtenlikle yanıtlayınız.
a) Ödev kime ait?
b) Çocuğumun ödevinin sorumluluğunu almasını istiyor muyum?
c) Peki ben ne yapıyorum?
d) Yaptığım davranış isteğime hizmet ediyor mu?
Ödev yapmanın öğrenmeyi pekiştirmede önemli bir rolü olduğu gerçektir. Dolayısıyla; yukarıda anlatılanlardan “Ödev gereksizdir”, “Önemsemeyin”, “Aldırış etmeyin” gibi bir mesaj kesinlikle çıkarılmamalıdır! ANCAK;
Daha doğmadan önce, cinsiyetini öğrenir öğrenmez hemen her şeyini hazır ettiğimiz,
Cocukluğunda “bir daha mı çocuk olacak” diye her türlü davranışını hoşgörüyle karşıladığımız,
İstiridyelerin incileri ile çocuğumuzun gözyaşı arasındaki farkı karıştırarak aman ağlamasın diye hemen her şeyi HAZIR olarak sunduğumuz veya ağladığı zaman isteklerini gerçekleştirerek ağlamanın, anne-babalara (özelikle büyükanne – büyükbabalara) karşı bir silah olarak kullanılabileceğini öğrettiğimiz,
Yolda “araba çarpmasın, düşmesin” diye elini bırakmadığımız yani kendi ayaklarıyla yürümesine bile izin vermediğimiz,
İlkokulda, “sınıfta arkadaşları içinde küçük düşmesin” diye ödevlerini yaptığımız veya tamamladığımız,
Kendi açlığını hissetmesini ve yemek yerken de haz almasını engelleyerek yemek yedirdiğimiz,
“Geç kalmasın” diye giydirdiğimiz, ayakkabı bağlarını bile bağladığımız, önceden hazırlamış olduğumuz çantasını eline tutuşturduğumuz “,
Ödevini unutsa bile öğretmenine veya arkadaşının annesine telefon edip ödevini öğrendiğimiz, sınavlarından kaç aldığını kendisinden çok öğretmenine sorduğumuz,
Bazı derslerinin bizce zayıf olması nedeniyle ona sorma gereği bile duymadan özel ders aldırdığımız çocuğumuz,
(bizler böyle davrandığımız sürece) aslında kendisine ait olan konuların sorumluluğunu almak için gerçek bir çaba gösterir mi?
Ya da böyle bir çaba göstermesinin bir gereği var mıdır?…
Yanıtlarımızın duraksamadan “HAYIR” şeklinde olduğunu hepimiz duyuyor gibiyiz. Haklısınız; çünkü çocuğumuz bu konuları kendisine problem etmiyor ki; daha doğrusu problem etmesine böyle davranan biz anne-babalardan fırsat kalmıyor ki…
Öyleyse sonuç olarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki;
Çocuğunuzun bir konuda sorumluluk almasını istiyorsanız o konunun çocuğunuz için SORUN olmasını sağlayınız. Çünkü çocuğunuza sahip çıkmak başka bir şeydir, problemine, onun adına sahip çıkmak başka bir şeydir. Çocuğunuza sahip çıkarsanız GÜVEN yerleşir, problemine sahip çıkarsanız SORUMSUZLUK yerleşir.
Aşağıdaki kısa öykünün yazılanları pekiştirmesi ve düşündürmesi dileğimle…
“İyi niyetli ve yardımsever bir arkadaşımla bir gün doğada gezinirken, kozasından çıkmaya çabalayan bir kelebek gördük. Kelebek kozanın lifleri arasından sıyrılmaya çalışmaktaydı. Yardımsever arkadaşım hemen kelebeğin imdadına koştu; dikkatlice kozanın liflerini sıyırdı, kozayı araladı ve kelebeğin fala çabalamadan kozadan çıkmasını sağladı. Ancak kelebek kozadan kolaylıkla çıktıysa da biraz çırpındı ve uçamadı… Yardımsever arkadaşımın gözardı ettiği gerçek şuydu:
Kanatlar ancak kozadan çıkma çabalarıyla güçlenir ve uçuşa hazırlanırdı. Kelebek kendini kurtarma çabalarıyla, aslıda kaslarını geliştirmekte, kendini ayakta tutacak, güçlü kılacak, uçmaya hazırlayacak hareketleri bu çabalarıyla öğrenecekti. Yardımsever arkadaşım görünürde kelebeğin işini kolaylaştırmıştı ancak gerçekte kelebeğin güçlenmesine engel olmuştu.
Kelebek hiçbir zaman özgürlüğü tanımadı, hiçbir zaman gerçekten yaşayamadı”
ÖDEV ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAK
ÇOCUKLARIMIZA ÖDEV ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAK İÇİN
NE YAPMAMALIYIZ?
Çocukların (ilkokul 1.sınıftan itibaren) derslerine ilişkin ödevleri çoğu anne-baba için büyük bir problemdir. Bu problemin büyüklüğü çocuklar için de farklı değildir aslında (!) Hatta onlar için problem,Devamını Oku